22 Mart 2010 Pazartesi

Döviz Bozdurma Sanatı ve Haksızlığa Karşı Sesini Yükselt(ebil)menin Dayanılmaz Hafifliği


Birazdan okuyacağınız yazıdan bir sürü hayat dersi çıkarabilir ya da kişiliğimin psikolojik bir çözümlemesini yapabilirsiniz ancak ana tema her yerde (özellikle de hava alanlarında ve Oxford Street boyunca bir çok şubesi bulunan MONEY EXCHANGE bürolarında) bozdurulmaması gerektiği ve tabelaların iyice incelenmesi gerektiği üzerinedir.

Euro ile Pound paritesinin kapanması dolayısıyla elimdeki Euro'ları değiştirme gereği duymamıştım. Para lazım oldukça bir döviz bürosuna gidip bozduracaktım. Oxford Street üzerinde
irili ufaklı bir sürü döviz bürosu vardı zaten. Genel olarak Türkiye'deki gibi parite değerlerinin bankalarda yüksek, cadde üzerindeki bürolarda ise birbirlerine yakın olacağı düşüncesindeydim. Nitekim, aynı zaman döviz bozan bir Brezilya kafesinde kuyruk olduğu için mini minnacık bir dövizcide daha önce bir miktar para bozdurmuş ve iki büro arasındaki farkın çokta önemli olmadığına kanaat getirmiştim.

O gün hesap açtırmak üzere banka ile randevum vardı, ayrıca kiramı ödeme vaktim gelmişti yani para lazımdı. Cebime yeteceğini düşündüğüm kadar miktar EU alıp çıktım ve Tottenham Court Road Underground istasyonunda indim. Plan şuydu : Döviz bozdur, banka hesabını açtır, kirayı yatır, keyfine bak. O mini minnacık döviz bürosu kapalıydı, bende yönümü Brezilyalı büroya çevirdim. Yine kuyruk vardı. E adamlar iyi fiyat veriyorlardı ne de olsa. Birde Brezilya'lı popülasyonunun yoğun olması bu kuyruklara sebep oluyordu. Banka ile olan randevuma geç kalmak istemiyordum çünkü zaten hesap açtırabilmek için bir haftadır o banka senin bu evrak benim uğraşıyordum. Bu iş bitsindi artık. Bende çıktım başka bir büro aramaya başladım. Ta da! İşte hiç sıra olamayan bir büroda, kocaman bir camekanın arkasında bir bayan durmuş müşteri bekliyordu. İşlem çok basit; parayı uzat, değiştirmek istediğini söyle, Poundları al, teşekkür et, bankaya git. Hiçte öyle kolay olmadı malesef :(

"Merhaba! 500 EU değiştirmek istiyorum." dedim sakince.
"Tabi" dedi bayan. Paramı aldı, bilgisayarda bir iki tuşa bastı, yazıcıdan makbuzu çıkardı ve poundlarla birlikte uzattı.
"Teşekkürler" dedim, paramı saymak için bir adım yana kayarken. Yüz, ikiyüz, ikiyüzelli, ikiyüzdoksan pound... İkiyüzdoksan pound? İkiyüzdoksan pound! Bir saniye, bir yanlışlık var. Dörtyüzotuz pound kadar olması gerekiyordu. Yüzkırk pound eksik vardı! Ve inanın bana yüzkırk pound bayağı bir para.

"Er... Afedersiniz galiba bir yanlışlık oldu. Burada ikiyüzdoksan pound var. Ben size beşyüz euro verdim." sesim titreyerek biraz sinirden birazda başıma geleceklerden korkarak.
"Bir yanlışlık yok." dedi bayan. Aa nereye gitmişti o biraz önceki insan canlısı, güler yüzlü hatun? "Bizim kurlarımız böyle."

Sizin kurlarınız böyle mi? Ya tamam kapitalizm, serbest piyasa falan, bende işgüzarlık ettim kurlarınıza bakmadım ama bunun bir adabı vardır, değil mi? Yüzdoksan poundu ben sana ne diye vereyim boş yere? Tabelaya dönüp baktım, evet, doğruydu. Saçma sapan bir kur değerleri vardı.

"Tamam." dedim. "Özür dilerim, benim suçum. Ben vazgeçtim. Alın paranızı verin paramı."
"Olmaz" dedi bayan. "İşlemi gerçekleştirdik." Hani bankalardaki gişe çalışanlarıda der ya "Ekranım müsade etmiyor." diye o hesap.
"Yahu yaptık bir hata, yemedik ya paranı al işte." Sinirden ateş basmıştı. Kafamdan tüten dumanları hissedebiliyordum. Londra ellerinde yüzkırk pound! "Müdürünüzü görmek istiyorum!" dedim. Bunu hep söylemek istemişimdir ama hiçte o kadar fiyakalı değilmiş inanın bana.
"Müdürümü çağıramam, benden başka kimse yok!" dedi kız. Gayette donuk bir ifadeyle. Belli ki bu tip olaylarla çokça uğraşmıştı.

Saatime baktım 14:00, bankadaki randevu vaktim. Fazla uzatmadım, kafamda dumanlar tüte tüte bankaya gittim.Müşteri temsilcisiyle buluştuk, hesabımı açtık, debit kartımın gönderilmesi üzerine sözleştik. Çıkmadan önce aklıma geldi, dönüp sordum : "500 EU'ya karşılık ne kadar Pound veriyorsunuz?" Cevap 430 GBP'ydi. Başıma geleni anlattım ve yasal olarak birşey yapıp yapamayacağımı sordum. Cevap "Hayır"dı. Hiçbir şey yapamazdım. Grrr. Sinirli sinirli ayrıldım.

Deli gibi bir o yana bir bu yana yürüyordum ama ateşim bir türlü sönmüyordu. Gidip tekrar deneyecektim ki bir baktım o bayan gitmiş yerine bir adam gelmiş. "İşte" dedim. "Tekrar anlatayım durumumu." Gittim adamın yanına çıkardım paraları ve makbuzu, anlattım durumumu.

Adamda gayet pişkin "Yok" dedi. "Olmaz." Ulan başlayacağım dövizinede, poundunada, Londra'sına da şimdi! Tekrar müdür ile görüşmek istedim. "Yok" dedi, ne zaman geleceğini sordum, "Belli olmaz" dedi, telefon et "Konuşacağım" dedim, "Açamam" dedi. O kadar sinirlenmiş ve hayal kırıklığına uğramıştım ki. Hani kim sorsa medeniyet der Avrupa der. İşte o Avrupalı adam bana bir türlü yardımcı olmuyordu. "Sizi anlıyorum ama elimden bir şey gelmez." deyince sigortalar attı bende. Bağırıp çağırmaya başladım : "Hayır beni anlamıyorsun çünkü soyulan sen değilsin. Bana yardım edebilirsin ama etmiyorsun. Bütün tanıdıklarıma buranın ne kadar kötü bir yer olduğunu anlatacağım!" Tabi pek sallamadı adam. Koca camekanın arkasında bilgisayarına döndü, artık beni dinlemiyordu.

Dışarı çıktım. Küfürler ediyordum, deli gibi söylenip dolanıyordum. Sonra birden aklıma geldi : Burası Londra. İnsanların fazla özgürlükten şımarık çocuklara döndükleri şehir. Tekrar geri döndüm, büronun kapısında durdum ve gelen müşterilere kısaca başıma gelenleri anlatıp geri çevirmeye başladım.

"Paranızı burada bozdurmayın. Bu bir soygun!" diye bağırıp çağırıyordum. Gelen müşterilerin kafaları karışıyordu tabi. Kimisi gerçekten kazıklanmamak için kimisi de büyük ihtimalle kapıdaki delinin bağırıp çağırmasından korkarak geri kaçıyorlardı. Sokaktan geçen kimileride ne oluyor diye merak edip soruyor bende başımdan geçenleri anlatıyordum. Bir adamda yaklaşıp "Kimin için çalışıyorsun doğruyu söyle?" diye sormuştu :)

Artık içerideki görevli ile aramızda bir çekişme vardı. Bir müşteri yaklaştığı zaman ikimizde kendimizi dinletmeye çalışıyorduk. O müşterisini kazanmaya bense vazgeçirmeye çalışıyordum ve hangimiz başarılı olursak ardından birbirimize pis bir sırıtışla bakıyorduk :) Derken içeriden sarışın tipik bir İngiliz adam daha geldi ve diğer bankoya oturdu. Neler olup bittiğinden haberi yoktu ve diğeri ile aramızdaki çekişmeyi görünce dönüp iş arkadaşından durumu öğrendi.

Üç tane, sanırım Alman, genç yeni gelen bu sarışın adamın bankosuna yanaştı ve para bozdurmak istediklerini anlatmaya çalıştılar. Hemen müdahale ettim ve bu büronun bir soyguncu olduğunu, kazıklanacaklarını daha biraz önce benim başıma geldiğini anlatmaya başladım. Çocuklar biraz ürkmüştü. Anlaşılan bayağı heyecanlıydım ve onlarda böyle bir müdahale beklemiyorlardı. O heyecanla ayağımın birini eşikten içeriye atmıştım. Sarışın adam, müşterilerine müdahale edilmesinden son derece rahatsız bir şekilde, ayağımı çekmemi söyledi. Hemen ayağımı geri çektim. Ne me lazım haneye tecavüz falan der, haklıyken haksız yere düşmeyelim, değil mi? Çocuklar vazgeçtiklerini söylediler.

Keyfim yerine gelmişti açıkçası. Evet paramı geri vermeyebilirlerdi ama kendileride para kazanamıyorlardı ve kapılarının önünde soyguncu olduklarını çığırıp duran birininde bulunması hiçte iyi bir reklam değildi. Kararımı vermiştim, bundan sonra her gün düzenli olarak buraya gelecek ve tekerlerine çomak sokacaktım. İntikam soğuk servis edilen bir yemekti ve bugün menüde onlar için bu vardı :)

Bir kaç müşteri daha geri döndükten sonra sarışın adam bana seslendi ve kendisine yaklaşmam için işaret etti. "İşte" dedim kendi kendime "Galiba akılları başlarına geldi." Yüzümde bir sırıtmayla eşiği gösterdim "Emin misin?" diye sordum. Sarışın biraz bozuldu. Kontrol bendeydi artık ama şansımı çokta zorlamanın anlamı yoktu tabi. Alacaklı olan hala bendim.

"Nedir senin derdin?" diye sordu. Bir kez daha başımdan geçenleri anlattım. Yanındakine döndü ve anlattıklarımı teyit ettirdi.
"Peki. Buradan gitmek için kaç para istiyorsun?" diye sordu. Fazladan bir şey istemediğimi sadece paralarını geri verip kendi 500 EU'mu istediğimi söyledim.

"Tamam. Biraz bekle." deyip içeriye gitti. Dilekçe gibi bir kağıtla geri döndü ve imzalamamı istedi. Biraz çekingen davrandım tabi. O da bir sorun olmayacağını, sadece paramı iade ettiklerine dair bir kağıt olduğunu söyledi. Ben kağıdı evirip çevirirken o da bu arada da yetkili birine telefon açıp durumu anlattı. Çekmecesinden 500 EU çıkardı ve pound ile makbuzu geri istedi. Değiş tokuşu gerçekleştirdik. Rahatlamıştım, camekanın öbür tarafındakilerde rahatlamıştı. Sarışın olan nereli olduğumu, neden Londra'da olduğumu sordu ve adınının David olduğunu ve Fethiye'de bulunduğunu söyledi. Umrumda değildi açıkçası :) Yinede nezaketen güldüm ve hemen oradan ayrıldım.

Evet hikaye bu. Siz siz olun benim gibi iş güzarlık yapmayın ve döviz kurları tabelalarını dikkatle inceleyin. Eğer haksızlığa uğradığınızı düşünürseniz sesinizi yükseltin ama kesinlikle fiziksel temastan kaçının. Ne olur ne olmaz MONEY EXCHANGE bürolarında döviz bozdurmayın.

Haydi kalın sağlıcakla.



4 yorum:

  1. Şanslıymışsınız,normalde asla kuralların dışına çıkmazlar ama ummadıkları bir tepki görünce mecburen çözüm yoluna gitmişler.

    Londra'da döviz bozdurmak isteyenlere Marks & Spencer mağazalarının içindeki döviz bürolarını tavsiye ederim.Garip ama gerçek,en uyguna onlar bozuyorlar:) Oxford Street üzerindeki 2 şubelerinde de döviz bürosu bulunuyor.

    YanıtlaSil
  2. Evet sanırım biraz şanslıydım.

    Marks & Spencer'i görmüştüm ama kur oranı yüksek olur diye pek yüz vermemiştim. Ancak Marks & Spencer ile ilgili ilginç olan; tablolarında Türk Lirası'nın bulunması. Dolayısıyla da Türk Lirası bozuyorlardır herhalde.

    Yorum bıraktığınız için ayrıca teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. merhabalar, ben de sizin gibi Londra'da Euroyu pounda çevirmek istiyorum ancak MONEY EXCHANGE gibi döviz bürolarında değil de Oxford Street'teki seyyar dövzcilerde paramı sterline çevirmek istiyorum.
    Size bir sorum olacak, oxford street'te seyyar dövizciler her zaman var mı? Her zaman açıklar mı? Her zaman daha karlı bir şekilde euroyu pounda dönüştürebilir miyim?

    YanıtlaSil
  4. Merhaba,

    Seyyar dövizciden ne kastettiğinizi tam olarak anlamadım ama doviz bozdurmada benim tavsiyem Tottenham Court Road Underground Station'una yakın, aynı zamanda bir Brezilya Cafesi olan bir dövizci. (Oradaki tren istasyonu çalışmalarından dolayı taşınmış olabilir.) Her zaman açık oluyor ama bazen kuyruk olabiliyor. Bunun dışında da bir çok yer mevcut. Zaten tabelalarıda var. Sadece kur değerlerini iyi inceleyip ona göre hesap kitap yapmak gerekiyor. Benim hatam bu olmuştu.

    İyi yolculuklar.

    YanıtlaSil